Merhaba,
Çok zaman öncesi değil, belki yirmi yıl önce, Ankara’ya üzüm Güdül’den gelirmiş. Eski üzüm bağlarından, orda yetişen çeşit çeşit üzümlerden konu açıldığında yöre insanlarının sesi titriyor. Köyden şehre göçle birlikte bağlar bakımsızlıkdan kuruyup gitmiş. Söz varya “Bakarsan bağ, bakmasan dağ,” diye. Omcalar birkaç yıl budanmayınca kuruyor. Şu an birçok bağ taşlık tepelik görünümümde.
Üzüm sadece üzüm değil.
Budanan omcaların çubuklarından sepet yapılırmış, o da unutulup gitmiş. Plastiğin hükmü her yerde. Ardından yaprak, bu bölgenin yaprağı kendine has, hafif ekşili. Derken Üzüm…
Yukarıdaki üç noktaya ne çok şey sığıyor. Pekmez de onlardan biri. Pazara gitmeyecek olan üzümlerin bir gün önceden toplanması, onların sıkılması, pekmez toprağı verilerek şıranın hazırlanması ve bu şıranın bulğurlanıncaya kadar, yavaş yavaş kaynatılması. İnsan yazarken yoruluyor. Bir de ateşin başındaki kadınları düşünün.
Pekmez kaynatıldığı gün evde yemek pişmezmiş.
Sevgilerle